Dubai Usulü “Cinsiyetler Savaşı”: Sabalenka vs Kyrgios — Maç Daha Başlamadı Ama Şimdiden Herkese Bir Şey Borçlu Gibi

Avatar
Nevin Lasanis
26/12/25
Paylaşmak
   

28 Aralık’ta Dubai’de, adı bile olay çıkarmaya yeten bir şov izletecekler: “Cinsiyetler Savaşı”. WTA’de dünya 1 numarası Aryna Sabalenka korta çıkıyor; karşısında da Nick Kyrgios var — 2022 Wimbledon finalisti ve aynı zamanda “ben bir şey yapmasam da gündem olur” yeteneğine sahip özel bir adam. En komiği (ya da can sıkıcısı — ruh hâline göre seç): maç daha oynanmadı ama şimdiden öyle bir linçleniyor ki, sanki biri internetteki her yorumcunun elinden ikinci servisi bizzat almış gibi.

Pazarlamacıların Beyin Fırtınasında Uydurulmuş gibi Duran Kurallar

Organizatörler gayet farkında: teniste klasik “erkek vs kadın” formatı öyle “hadi oynayın” diye çözülen bir iş değil. Tarihte, bir kadının aktif olarak oynayan bir erkek tenisçiyi standart, rekabetçi maç formatında yenebildiği bir örnek yok. O yüzden burada da “ATP/WTA’daki gibi” değil; bazı ayarlamalar var ki maçın bir dengesi olsun — sadece güzel bir afişten ibaret kalmasın.

Ne uydurmuşlar? Birincisi, Sabalenka’nın tarafındaki kort daha küçük olacak — uzunluk ve genişlikte yaklaşık %9 daha az. Yani Aryna, kabaca “mesafe tasarruf modu”na geçiyor: daha az koşu, açıları daha hızlı kapatma, rallilerde tempoyu kontrol etmeyi biraz daha kolaylaştırma. İkincisi, iki taraf da — dikkat — sadece tek servis hakkına sahip; ikinci servis yok. Evet, ikinci servissiz tenis kulağa “geri alma tuşu olmayan hayat” gibi geliyor: ürkütücü ama insanı diri tutuyor. Ve evet, bu hamle Kyrgios’un servis üstünlüğünü kırpmak için çok net: Nick ace’leri ve “ayıp” derecede etkili kick servisleri öyle bir dağıtıyor ki, bazen karşılayan sadece durup uzaklara felsefi felsefi bakıyor.

İlk iki set klasik şekilde altı oyuna (game) kadar oynanacak. Üçüncü sete kalınırsa, tam bir set yerine 10 sayıya kadar tie-break var. Yani final bölümü mini bir lunapark: hızlı, gergin, “kritik puan” dolu ve tek bir iyi mini seriyle her şeyin bitebilme ihtimali yüksek.

“Cinsiyetler Savaşı” Daha Önce de Vardı — Ama O Zaman Mesele Başkaydı

“Battle of the Sexes” ifadesi tenis kültüründe boş bir etiket değil. 1973’te Billie Jean King, Bobby Riggs’le oynadı ve kazandı; o maç sadece forehand–backhand meselesi değildi, dönemle, eşitlikle ve sosyal değişimle ilgiliydi. Ortada “para ve highlight”tan çok, bir fikir vardı.

Ve Dubai şovuna yönelik eleştirilerin ana damarı da tam burada başlıyor: pek çok kişi bunu, pahalı da olsa bir gösteri maçı olarak görüyor. Anlam seti farklı: “tarihi bir misyon” değil, “tennis konuşulsun; tie-break’i kahve sananlar bile merak etsin” mantığı.

Billie Jean King: “Benzerlik Tek — Bir Erkek Bir Kadınla Oynuyor”

King, Aryna’ya sempatisine rağmen iki olayı aynı kefeye koymaya hiç niyetli değil. Onun bakışı net: 1973’teki maç politikti, sertti, ilkeli bir duruştu ve eşit şartlarda oynandı. O gün “kortu küçültelim” ya da “özel kural ekleyelim” gibi bir şeye yanaşmazdı. Buradaysa bambaşka bir hikâye, bambaşka bir bağlam, bambaşka bir anlam var.

Bu da önemli bir not: Efsane biri “arkadaşlar, karıştırmayın” dediğinde kimsenin keyfini kaçırmıyor. Sadece şunu hatırlatıyor: “Benzer bir tabela” demek, içerik de aynı demek değil.

Turun Tepkisi: “Neden Olmasın?”dan “Böyle Tenis Oynanmaz”a

Tenis dünyası, tartışmalı bir aut çizgisi sonrası tribünler gibi ikiye bölündü: bir taraf “olur, izleriz!” diye bağırıyor, diğer taraf “bu iş olmaz!” diyor.

Örneğin Alman tenisçi Eva Lys, bunun büyük ölçüde bir PR hamlesi olduğunu kabul ediyor ama faydasını da görüyor: Sabalenka sınırları zorluyor, sporda alışılmadık şeyler yapıyor; tenis ise bazen gereğinden fazla ciddiye alınıyor — sanki ITF kural kitabında “gülmek yasaktır” maddesi var. Lys’in dediği özünde şu: spor biraz da şov olabilir; yeni izleyici getirecekse neden olmasın?

Ama Casper Ruud daha sert: “Madem böyle bir şey yapacaksınız, şartlar eşit olmalı.” Kort ölçüsü farklı, tek servisli falan olunca, onun gözünde bu “gerçek” bir maç değil. Ruud’u anlamak kolay: tenis standartların sporu. Ağın yüksekliği bile “daha hoş dursun” diye değil; oyun değişmesin diye belli.

Eski Britanyalı tenisçi Greg Rusedski de pek heyecanlı değil. Ana fikri: bu kadar şart oynayınca ciddiye almak zor. Üstüne bir de Kyrgios meselesi var: Nick son yıllarda sakatlıklar nedeniyle doğru düzgün oynamadı; üç setlik bir tempoyu, hareketliliği ne kadar kaldırır, kimse bilmiyor. Format “yumuşatılmış” olsa bile, fizik sorusu havada: afişin vaat ettiğini beden taşıyacak mı?

Kyrgios ve Sabalenka: “Rahatlayın, Biz Şov İçin Buradayız”

Ve işin en eğlenceli kısmı burada başlıyor. Ortalık “meşruiyet”, “otantiklik” tartışmasıyla kaynarken, Kyrgios klasik tarzında cevap veriyor: nefret yorumları sadece ilgiyi artırıyor. Açık açık diyor ki: “Biz arkadaşız, şov yapmak istiyoruz ve tenise daha fazla dikkat çekmek istiyoruz.” Sabalenka zaten tarihe en iyilerden biri olarak geçecek; o da dünya çapında izleyiciyi eğlendirecek.

Ve biliyor musunuz? Bunun içinde bir dürüstlük var. Bu, bir gösteri maçını “Grand Slam finali” diye pazarlama çabası değil. Daha çok şu: “Evet, şov. Evet, kurallar var. Evet, gürültü olacak. İsterseniz izleyin, istemezseniz de sağ olun; zaten konuşuyorsunuz.”

Bu Spor mu, Yoksa Raketli Bir Sirk mi?

Katı bakarsak, Dubai’deki “Cinsiyetler Savaşı” bir hibrit: gösteri mantığıyla tasarlanmış bir tenis maçı. “Gerçek” ya da “gerçek değil” gibi etiketler burada pek işlemiyor; çünkü format zaten maçın bir çekişmesi olsun diye özel üretilmiş. Bu, milimetresine kadar regüle edilen bir ATP ya da WTA turnuvası değil. Bu, duygu satıyor; karakter çatışması satıyor; nadir bir sahne satıyor.

Ben olsam bunu bir “şov kartı” gibi izlerim: tenisin tarihini yeniden yazsın diye değil; Sabalenka’nın tempo ve güçle nasıl bastığını görmek için, Kyrgios’un (ikinci servis yokken bile) servis yeteneğini nasıl devreye sokacağını görmek için, file önü anlarını, drop shot denemelerini, keskin açı arayışlarını izlemek için… Ve muhtemelen arada bir gülümsemelerini de, çünkü ikisi de seyirciyle oynamayı iyi biliyor.

“Utanılacak iş”, “reklam numarası”, “buna ne gerek vardı” diye yazanlara da şunu söylemek geliyor içimden: az önce onlara birkaç milyon ekstra izlenme daha yazdınız. Tenis, ne yaparsanız yapın, sadece kusursuz tekniği değil; ilgiyi de sever.

İlgili gönderiler