Kemerlerin spordan daha değerli olduğu zaman: WBC mutlak şampiyonları nasıl aidatların esiri haline getiriyor

Avatar
Nevin Lasanis
09/12/25
Paylaşmak
   

Boksta yine bir skandal gündemde ve bu kez mesele tartışmalı hakem kartları ya da kirli hileler değil. Mutlak şampiyonlar kemerlerini ringde değil, ofislerde kaybediyor. Terence Crawford artık resmen süper orta siklette mutlak dünya şampiyonu değil — WBC, yaptırım kesintisini ödemediği için ondan unvanı aldı. Daha önce benzer bir durumu Dmitri Bivol yaşamış, tuhaf biçimde dayatılan bir mecburi unvan koruması yüzünden WBC kemerinden olmuştu. Bu kararlar ışığında şu soru giderek daha yüksek sesle soruluyor: Bugün gerçekte daha güçlü olan kim — ringdeki boksörler mi, yoksa mührü elinde tutan görevliler mi?

Yaptırım kesintileri başlı başına bir iş

Başlıca boks kuruluşlarının tamamı, unvan maçları için alınan yaptırım kesintileri üzerinden para kazanıyor — bu, sektör için alışılmış bir uygulama. Ancak WBC geleneksel olarak hepsinden daha fazla pay alan kurum: standart oran, şampiyonun ücretinin yüzde 3'ü. Gelirleri daha da artırmak için kurul, son yıllarda her sıklette bir dizi ikincil kemer icat etti ve hatta WBO ile IBF'in hâlâ tanımadığı yeni bir köprü sıklet kategorisi bile oluşturdu.

Bununla karşılaştırıldığında diğer kuruluşlar çok daha ölçülü görünüyor. WBO, ücretten yüzde 2 alıyor. WBA da yüzde 3 talep ediyor, ancak 5 milyon doları aşan ücretler için üst sınır olarak 150 bin dolar koyuyor. IBF ise ücreti 4 milyon doları geçtiğinde kesintiyi en fazla 25 bin dolar ile sınırlandırıyor; oran ise siklete göre yüzde 3 ile 4 arasında değişiyor.

Bu tabloya bakıldığında, WBC'nin iştahı, resmen tüzüğe yazılmış olsa bile çok daha agresif duruyor.

Crawford – Canelo maçı için özel şartlar

Terence Crawford ile ilgili süreç aslında yumuşak başlamıştı. Tayland'daki WBC konvansiyonunda, kurumun başkanı Mauricio Sulaiman, şampiyona jest yaparak özellikle Saul "Canelo" Alvarez ile yapacağı maç için yaptırım kesintisini düşürdü. Alışılmış yüzde 3 yerine, Crawford'un yaklaşık 50 milyon dolarlık ücretinden yalnızca yüzde 0,6'lık bir pay talep edildi.

Sulaiman'ın anlatımına göre bu tutarın yüzde 75'i, eski ve aktif boksörlere insani yardım sağlayan Jose Sulaiman Boksörler Fonu'na aktarılacaktı. WBC'ye göre bu fon, kanserle mücadele eden Iran Barkley gibi isimlere ve kısa süre önce hayatını kaybeden Vanes Martirosyan'ın ailesine destek olmuştu.

Ne var ki maçtan sonra WBC, Crawford'un son iki karşılaşması — Israil Madrimov'a karşı verdiği mücadele ve Canelo'ya karşı maçı — için ödenmesi gereken paranın hâlâ alınmadığını açıkladı. Kurum, şampiyona, menajerine ve avukatına birkaç uyarı mektubu gönderdi, ancak yanıt alamadı. Sonunda kurul, başka çare kalmadığını ilan ederek unvanın alınması gerektiğini duyurdu.

Dmitri Bivol ve bozulmuş zorunlu savunma sistemi

Crawford'un hikâyesi, tek başına istisna gibi görünmüyor. Daha önce WBC'nin hedefi haline gelen bir başka isim de Dmitri Bivol olmuştu. Mutlak hafif ağır sıklet şampiyonuna, unvanını David Benavidez'e karşı acilen zorunlu olarak savunması gerektiği bildirildi.

Oysa o dönemde ilk zorunlu savunma hakkı resmen IBF'ye aitti — boksta, tüm kuruluşların çıkarlarının gözetilmesi için aralarında bir rotasyon sistemi uygulanıyor. Ancak WBC bu yerleşik sıralamayı görmezden gelerek, adayını kendi bayrağı altında öne itmeye karar verdi.

Bu durum, özellikle de Benavidez'in uzun yıllar süper orta sıkletteydken adeta yok sayıldığını düşününce daha da ironik görünüyor. WBC, kuruma düzenli olarak yüklü kesintiler kazandıran Canelo Alvarez ile yapacağı maçı bir türlü onaylamadı. Böylece David, geçici şampiyonluk kemeriyle yetinmek, onu birkaç kez savunmak ve sonunda hafif ağır sıklete yükselmek zorunda kaldı.

Crawford'un öfkesi: kayırmacılık ve saygısızlık suçlamaları

WBC'nin, aidatları ödemediği gerekçesiyle kemerini elinden alması Crawford tarafından sadece teknik bir prosedür olarak değil, doğrudan bir hakaret olarak algılandı. Yaptığı açıklamalarda, kurum başkanını sert sözlerle hedef aldı.

Terence, kendisinden yalnızca yaptırım kesintisi için bile yüz binlerce dolar istendiğini, bu parayı ödemeyi reddettiği için de kimseye hesap vermek zorunda olmadığını hatırlattı. Yıllarca zorunlu rakip statüsünde bekleyen Benavidez örneğini göstererek, Canelo kurum için mali açıdan daha uygun olduğu sürece WBC'nin ondan bir kez olsun kemer almadığını vurguladı.

Crawford, Alvarez maçı için açıklanan ücretinin de gerçeği yansıtmadığını, Sulaiman'ın rakamlar üzerinden spekülasyon yaptığını söyledi. Ona göre WBC başkanı, tarafını baştan seçmiş, Canelo'yu açıkça tutmuş ve Meksikalının yenilgisinden memnun kalmamıştı. Hatta, kemeri bizzat teslim etmek yerine bu görevi WBC elçisi Chico Lopez'e devretmesi, yeni mutlak şampiyona karşı gerçek hislerini en iyi anlatan işaretti.

İlk vaka değil: Miguel Cotto ve Canelo maçı öncesi kaybedilen unvan

Crawford ve Bivol'un yaşadıkları, WBC için yeni bir şey değil. 2015'te, konseyin orta sıklet dünya şampiyonu Miguel Cotto, Canelo Alvarez'le yapacağı maç için istenen 300 bin dolarlık yaptırım kesintisini ödemeyi reddetti. Sonuç aynı derecede sert oldu: Cotto, ringe çıkmadan önce kemerini kaybetti ve unvan, yılın en çok kazandıran maçlarından birine, mevcut şampiyonun fiilen devre dışı bırakıldığı bir ortamda bağlandı.

Bu tür örnekler, unvanların en yüksek sportif ödül olarak algılanmasını aşındırıyor. Kemerlerin, kime ait olduklarına kurumların keyfî biçimde karar verdiği, kimin daha çok para getirdiğine ve hangi şartları kabul ettiğine göre dağıtıldığı hissi giderek güçleniyor.

Mutlak şampiyonluk statüsünün prestiji ne olacak?

Mutlak şampiyonluk, uzun yıllar boyunca kariyerin zirvesi sayıldı: dört kemerin aynı elde toplanması, bir sıklette tartışmasız üstünlüğü simgeliyordu. Ancak günümüzün en parlak boksörlerinden birinin bu statüyü mağlubiyetle değil, kesintilerle ilgili bir anlaşmazlık yüzünden kaybetmesi, unvanın anlamını bulanıklaştırmaya başladı.

Crawford, Bivol ve Cotto gibi her yeni vaka, sistemi biraz daha opak hale getiriyor; kuruluşların kararları, sportif ilkeleri korumaktan çok ticari manevralara benziyor. Hem seyirciler hem de boksörler için artık daha net olan şey şu: Kemerler bugün yalnızca ringde olup bitenlere değil, aynı zamanda hangi faturaların kesildiğine ve bunları ödemeye kimin hazır olduğuna da bağlı.

Bu uygulama böyle devam ederse, “mutlak” unvanı sportif ölümsüzlüğün simgesinden, tek bir imzasız çekle kaybedilebilen bir etikete dönüşme riski taşıyor. O zaman şampiyonlar için temel soru, “sırada kimi yenmeliyim?” değil, “tahtta kalmak için bunun bana kaça mal olacağını ve kime ne kadar ödemem gerekeceğini” sorgulamak haline gelecek.

İlgili gönderiler