“Hafta Sonu Golleri, Hafta İçi Çöküşleri”: Wayne Rooney'nin İçki, Öfke ve Ailenin Kurtarıcı Rolü Üzerine İtirafı

Avatar
Salid Martik
25/09/25
Paylaşmak
   

Wayne Rooney’nin kariyerinde her şey vardı: Manchester United ve İngiltere Milli Takımı rekorları, kupalar ve bir kuşağın ikonu olma payesi. Ama parlayan vitrin arkasında, kaygısını alkolle bastırdığı ve sınırda yaşadığı yıllar gizleniyordu. Rooney bugün bunları açıkça anlatıyor — iki gün aralıksız içip cumartesi günü gol atabildiğini, sonra yeniden dağıldığını; onu hem kahramanlıklara hem de hatalara iten öfkeyi; ve kendi sözleriyle hayatta kalmasını sağlayan kişiyi — eşi Coleen’i.

“Croxteth’in İki Çocuğu”: Sarsılmaz Aile Cephesi

Hikâyeleri şöhretten çok önce başladı. Liverpool’un Croxteth semtinden iki çocuk — Wayne ve Coleen — okul buluşmalarından 2008’deki evliliğe uzanan yolu birlikte yürüdü. Çiftin dört oğlu var: Kai Wayne (2009), Klay Anthony (2013), Kit Joseph (2016) ve Cass Mac (2018). Rooney saklamıyor: onu “dış menajeri” gibi yöneten kişi Coleen’di — kontrolden çıktığını fark eder, sınırlar koyar, onu gerçeğe döndürürdü. “O olmasaydı bugün hayatta olmazdım,” diyor şimdi; bu, poz kesmek değil: yirmi yılı aşkın süre onu sonradan bedelini ödeyemeyeceği adımlardan alıkoydu.

Basınca Karşı “Anestezi” Olarak Alkol: Fotoğraflardaki Gülüşlerin Ardında Ne Vardı

Rooney’nin yükselişi baş döndürücüydü: 16 yaşında Premier League’de Arsenal’e attığı ilk gol, Euro 2004’ün ardından gelen küresel yıldızlık ve Manchester United’a transfer. Basının ilgisi, taraftar beklentileri, teknik adamların talepleri — hepsi öyle bir baskı yaratıyordu ki, “kapat” düğmesini arıyordu. O düğme alkol oldu. Dünyadan içeri kapanıyor, “zihnini kapatmak” için içiyor, sabah tesise dönüp uykusuz gecenin izlerini göz damlası ve sakızla saklıyordu. Cumartesi düdüğü bir zamanlayıcı gibi işliyordu: gol — sanki kontrol sende. Oysa bu, kontrol yanılsamasıydı ve birkaç yıl süren bir girdaba dönüştü.

Uçurumun Kenarında En İyi Futbol: Neden Bu Kadar Tehlikeli

O yılların paradoksu şuydu: Rooney’nin Manchester United’daki “altın” dönemi, iç fırtınasıyla üst üste geldi. Premier League’i ve Şampiyonlar Ligi’ni kazanıyor, goller biriktiriyordu — bu da kendini kandırmayı kolaylaştırıyordu: sahada iyiysem demek ki her şey kontrol altında. Gerçekte bedel daha sonra kesildi — hız ve keskinlik yetmemeye başladığında vücut ve zihin alacağını aldı. Rooney, sorunu açıkça kabul etmeyi hem yetiştiği kültürün (“duygular konuşulmaz”) hem de yakınlarını “yüklemekten” duyduğu korkunun zorlaştırdığını söylüyor.

Yakıt Olarak Öfke: Duygular Seni Güçlendirirken Nasıl Savunmasız Bırakır

İtiraflarının ikinci ekseni öfke. Çocukluktan gelen hırçınlık ve sportif agresyon uzun süre “Rooney markası”nın parçasıydı: ileri atılır, her pozisyonda dövüşür, ama bununla birlikte “yan etkiler” de gelirdi — aptalca kırmızılar gibi. Kendisi anlatıyor: Bir Chelsea maçı öncesinde kramponunun dişlerini daha uzunlarıyla değiştirmişti — öfke öyle kaynıyordu ki, mücadeleyi “hissettirmek” istiyordu. Zamanla iç motora fren koymayı öğrendi — ve birden fark etti: onu rakipler için bu kadar öngörülemez kılan tehlikeli dengesizliğin bir kısmı da oyunundan çekilmişti. Ateşle tükenmişlik arasındaki ince çizgi — geç öğrenilmiş bir ders.

2006 ve “Carvalho–Ronaldo Dosyası”: Hiç Yaşanmayan Çatışma

2006 Dünya Kupası çeyrek finalindeki kırmızı kart, Rooney’yi yıllarca takip etti. Ricardo Carvalho’ya basması ve Cristiano Ronaldo’nun bakışı sahneyi meşhur etti; ama Wayne vurguluyor: ne kişisel savaş vardı ne de Manchester United’da bir ayrışma. Tünelde ilk sözü o aldı: medyanın ikisini de hırpalayacağını, ama kulüpte işlerine bakacaklarını söyledi — ve öyle de oldu. O teması ne kadar kasıtla yaptığını bugün bile net hatırlamıyor: duyguların “sisi” saha üzerini pus kadar iyi kapatıyordu.

Her Şeyi Değiştiren Konuşma: Yardıma Giden Yol ve Yeni Düzen

Kırılma, Rooney konuşmaya cesaret edince başladı — “kötü günleri” saklamak yerine onları adıyla çağırdı. Psikoterapi ona araçlar verdi: içeride “patlama” büyürken bunu fark etmeyi ve profesyonelle ya da yakınlarıyla konuşarak kendini durdurmayı öğrendi. Coleen hâlâ uyarı sinyallerini ilk fark eden kişi. Rooney özellikle altını çiziyor: kendini klinik anlamda “alkolik” saymıyor; bir kadeh içebiliyor, ama artık “kontrol”ün bedelini biliyor ve onunla kumar oynamıyor. Anahtar — sınırlar, disiplin ve kendine karşı dürüstlük.

Neden Konuşmak Önemli: Endüstri ve Genç Oyuncular İçin Dersler

Rooney’nin hikâyesi bir zayıflık değil, bir olgunlaşma anlatısı. Elit futbolda hâlâ güçlü bir suskunluk kültürü var: “darbelere göğüs ger, şikâyet etme.” Oysa bazen darbeyi içimizdeki şeytanlar indirir — kaygı, vicdan azabı, beklenti baskısı, biyografindeki en küçük çatlakları arayan kamuoyunun “mikroskobu”. Bu zeminde “parti” kolaya kaçar: basit, ulaşılabilir ve geçici bir huzur sunar. Sorun şu ki, ertesi gün dünyaya — ve her şeyden önce kendine — her şeyin kontrol altında olduğunu kanıtlamaya çalışırsın. Her böyle “kanıtlanmış” maç, dünküden kalma bir konuşmayı bugüne erteler.

Akademilerdeki genç futbolcular için bu metin bir el kitabı gibi okunmalı: size “dur” diyebilecek birini bulun; yardım istemekten korkmayın — bu zayıflık değil, profesyonel hijyendir; enerjinizin kaynağını koruyun — duygularınız oyuna hizmet etsin, oyuna karşı çalışmasın. Kulüpler için de bir sinyal: elit sporda psikolojik destek lüks değil, sahanın yanı başındaki altyapıdır; uzmanların kısa listesi, forvet havuzu kadar önemlidir.

Virgülün Yerine Son Nokta

Rooney birçoklarının sustuğu bir kariyer bölümünü yaşadı. Ayyaşlıklarını romantize etmiyor ve onları zafer fotoğraflarının arkasına saklamıyor. İsim veriyor, hataları kabul ediyor ve onu uçurumdan çekenlere — başta Coleen’e — hakkını teslim ediyor. Ve en önemlisi, futbolcunun insan kaldığını hatırlatıyor: korkular ve kopuşlar ona da mahsus; “attı — içti — attı” kısır döngüsünden çıkmanın yolu, kendine karşı dürüstlükten geçiyor — daha sade ve olgun bir kurala: “yaşa ve oyna.”

İlgili gönderiler