Her NBA sezonunda, highlight'ları alarm çalmadan önce bile sosyal medya akışına düşen bir çaylak mutlaka çıkar. Bu yıl o rolü, maçtan sonra rahatça Kutsal Kitap'tan alıntı yapan, ama sahada üç sayı çizgisinin çok gerisinden rekorlar kırıp Yılın Çaylağı Ödülü yarışı içine dalan, düzgün yüzlü, açık tenli bir finans uzmanı adayı gibi görünen Kon Knueppel beklenmedik şekilde üstlendi. Onu şimdiden geleceğin efsaneleri listesine yazmak için erken, ama olup biteni görmezden gelmek de artık mümkün değil – çünkü çok fazla veri, rakam ve bağlam, neredeyse vaaz tadında, derli toplu bir hikâyede birleşiyor.
Taçsız Çaylak Ama Şimdiden Rekorlarla Dolu Bir Dosya
Sezon henüz yeni hız almaya başladı – üzerinden birazcık fazla bir ay geçti – ama "Yılın Çaylağı Ödülü'nün baş favorisi" etiketi şimdiden Cooper Flagg, VJ Edgecombe ve şimdi de Kon Knueppel üzerinde sırayla durdu. Bu kadar erken bir dönemde atılan büyük lafları, akıl açısından, kalan maç sayısına bölmek gerekir. Yine de bugünkü tabloya bakarsak, çaylak yarışında en ikna edici adayın en azından şimdilik Knueppel olduğu görülüyor.
Charlotte forveti dış şutlar konusunda çaylak istatistiklerini baştan yazdı: İlk 20 maçta isabet bulduğu 69 üç sayı, bir çaylak için yeni bir lig rekoru. Ayrıca ligin tarihinde, ilk 10 karşılaşmasında 150'den fazla sayı atıp aynı anda 30 üçlük isabetine ulaşan ilk oyuncu oldu. Ortalamalar da oldukça sağlam duruyor: maç başına 18,4 sayı, 5,7 ribaund ve 3 asist – bunlar sadece fonda kalan rakamlar değil, parlak performans serilerinin yansıması.
Doğduğu şehir Milwaukee'ye karşı oynanan maç ise Kon için adeta kişisel bir manifestoya dönüştü: Attığı 32 sayı, şu ana kadarki NBA kariyerinin zirvesi. Evet, Hornets yine de sahadan 134-147 yenik ayrıldı, ama maçtan sonra Knueppel takım arkadaşlarını evine davet etti – kutlama yapmak için değil, yenilgiyi birlikte "hazmetmek" için. Birileri için bu ufak bir detay olabilir, fakat yıllarca ana yüzü bitmeyen highlight'larıyla LaMelo Ball olan bir takım için bu başlı başına kültürel bir dönüş işareti.
Sezonun başında Knueppel, sakat LaMelo Ball ve Brandon Miller'ın yokluğunda Charlotte'ı sırtlamayı başardı ve aynı zamanda Reggie Miller'ı o kadar etkiledi ki, efsane şütör onu ileride Steph Curry'nin bazı rekorlarının peşine düşebilecek biri olarak anmaya başladı. Bu tür kıyaslamaların da temelsiz olmadığı ortada: Kon, NBA tarihinde kariyerinin ilk 15 maçında 50 üçlük isabetine ulaşan ilk oyuncu.
Soyunma odasında da onun katkısı gözden kaçmıyor.
Miles Bridges bunu süssüz, olduğu gibi anlatıyor:
"O harika. Şu anda takımımızın en iyi oyuncusu gibi görünüyor. İstikrarlı ve bunu her maçta, her gün kanıtlıyor. O tam olarak böyle biri, bu yüzden onunla oynamak bu kadar kolay ve keyifli."
Bir süre sonra Knueppel, Hornets'ı önce uzatmaya, ardından da Doğu Konferansı'nın önde gelen takımlarından Toronto karşısında galibiyete taşıdı. Lige daha yeni adım atan bir çaylak için bunlar artık "hoş parlamalar" değil, belirgin bir istikrar işareti.
Duke Çıkışlı Şutör: Dar Rol, Azami Verimlilik
Bir yıl geriye dönüp Knueppel'in Duke günlerindeki istatistiklerine baktığımızda, bugünkü başarısının tesadüfi bir patlama olmadığı hemen anlaşılıyor. Rakam seti olarak Cooper Flagg'in çok gerisinde değildi; temel fark, atış hacminde (Flagg için maç başına 13,4 deneme, Kon için 9,7) ve üstlendiği rollerin çeşitliliğindeydi.
Dallas'ın oyun kurucu pozisyonunda bile denediği Flagg, her zaman çok daha çok yönlü bir oyuncuydu: topu daha fazla elinde tuttu, pas dağıttı, ribaunda girdi ve top kaybı riski aldı. Knueppel ise tam tersine, dar alanda uzmanlaşmış klasik bir rol oyuncusu. Onun sahnesi, üç sayı çizgisi etrafındaki şutörlük, perdelerden çıkarak boş alan bulma ve uzun, sabırlı drive'ları isabetle bitirme.
NCAA'de maç başına 5,3 denemede yüzde 40,6 üçlük isabeti yakalamıştı. NBA'de ise, daha zor bir seviyede, aslında aynı işi yapıyor: maç başına 8,4 üç sayı denemesinde yaklaşık yüzde 41 isabet. Uzun bir "adaptasyon dönemi"ne, sisteme uyum yamalarına ya da hataları düzeltmek için güncellemelere ihtiyacı olmadı – sanki doğrudan NBA gereksinimlerine göre programlanmış gibi sahaya çıktı ve hemen sonuç üretmeye başladı.
Knueppel için şimdiden, etrafında tereddütsüz bir kulüp inşa edilecek seviyede bir franchise oyuncusu demek erken olur. Ancak Charlotte yönetimi, çekirdeği gerçekten yenilemeye ve yeni bir proje kurmaya karar verirse – Ball'a, yani bazen yeni bir Lambo'nun ya da taze LV kramponların puan durumundan daha önemli göründüğü yıldıza yatırım yapmaya devam etmek yerine – Knueppel'in bu yapının temel parçalarından biri olabileceği şimdiden net olarak görünüyor.
Kon için basketbol, yaşam tarzının fon müziği değil, dünya görüşünün bir parçası.
İnanç, Düzen Ve Şut: Aile Ve Din Knueppel'in Stilini Nasıl Şekillendirdi
Alman atasözü Ordnung ist das halbe Leben – "Düzen hayatın yarısıdır" – Knueppel ailesinde duvara asılan sıradan bir afiş gibi değil, kişisel bir motto gibi yankılanıyor. Kon'un büyükbaba'sının babası Almanya'dan ABD'ye göç etmiş ve Hristiyan bir papaz olmuştu. Onun hizmeti, hem inanç hem de disiplin açısından, birkaç kuşağın hayatının merkezine dönüştü.
Kon, "düzen ve din" atmosferinde, dört kardeşi – Kager, Kinston, Cash ve Kidman – ile birlikte büyüdü. Ailede tüm oğullara K harfiyle başlayan isimler verme geleneği hoş bir detay gibi duruyor, ama asıl önemli olan başka bir şey: Knueppellerin evinde basketbol uzun süre sadece bir oyun değil, bir terbiyelendirme aracıydı. Antrenmanlar üzerinden çocuklara sabır, özdenetim ve kendi anlarını bekleyebilme becerisi öğretiliyordu.
Ailenin babası ve eşi de kendileri oldukça iyi basketbolculardı: baba, Wisconsin Lutheran College basketbol programının Şöhretler Salonu'na girdi, anne ise Wisconsin-Green Bay programı tarihinde uzun yıllar boyunca en çok sayı atan oyuncu olarak kaldı. Ayrıca baba, kardeşleriyle birlikte ABD'nin en eski sokak basketbolu turnuvalarından biri olan Gus Macker 3-on-3'te, ismi her şeyi anlatan "Flying Knueppel Brothers" takımının formasını giydi.
Bu yüzden Kon'un, Non-Microwaved Truth podcast'inde basketbolu ve inancı ailevi bir bayrak yarışı olarak tanımlaması hiç şaşırtıcı değil: Tanrı'nın, değerleri sadece sözle değil, gerçek eylemlerle çocuklarına aktaran Hristiyanlar görmek istediğine inanıyor.
Knueppel için İncil okumak, tıpkı şut antrenmanı gibi günlük bir rutin. Önce Wisconsin'deki lüteriyen okulda, sonra Duke'te, şimdi ise NBA seviyesinde bu alışkanlık hiç değişmedi.
Kutsal Metin'deki en sevdiği karakter – İsa'nın dışında – Eyüp. Hastalıkların, kayıpların, baskının ve inancından vazgeçmesi için yapılan telkinlerin içinden geçen ama yine de sadakatini koruyan bir insanın hikâyesi, tüm draft öncesi bahar boyunca boyunun kısa oluşu, atletizminin yetersizliği ve lateral hızının zayıflığı nedeniyle eleştirilen bir sporcu için kusursuz bir rol modeli.
Knueppel hiçbir zaman Vince Carter'ın varisi rolüne talip olmadı. Mesele bambaşkaydı: Kendi güçlü yanlarını – şut isabetini, doğru pozisyon almayı, topsuz hareket becerisini ve saniyenin küçük dilimlerinde karar verebilmesini – maksimum seviyeye çıkarabilecek miydi? Şu anda NBA'e nasıl uyum sağladığına baktığımızda, bu sorunun cevabı şimdilik istikrarlı bir "evet" gibi duruyor.
Rakamlar Yalan Söylemez: İleri İstatistiklerde Knueppel'in Değeri
Güzel hikâyeleri bir kenara bırakıp Hornets'a ileri metrikler penceresinden baktığımızda, Knueppel'in profili daha da güçleniyor. Cleaning the Glass verilerine göre, o sahadayken takım, 100 top kullanımı başına rakiplerinden 3,8 sayı daha fazla üretiyor. Perimetre odaklı bir çaylak için bu son derece ağır basan bir argüman.
Daha da önemlisi, ilk beşin diğer iki çaylağı Sion James ve Ryan Kalkbrenner üzerindeki etkisi. Bu üçlünün birlikte sahada olduğu beşlerde Hornets, 100 pozisyon başına rakiplerinden 2,3 sayı daha fazla atıyor. Yıllardır kronik bir kaybetme modunda yaşamaya alışmış bir kulüp için bu küçük bir devrim sayılır.
NBA tarihinde, birden fazla çaylağın aynı anda ilk beşe yerleştirilip oyunun çehresini bu kadar hızlı değiştirdiği örnekler pek fazla değil. En yakın benzetmelerden biri, 1997-98 sezonundaki Cleveland takımı: O kadroda Brevin Knight, Derek Anderson, Cedric Henderson ve Žydrūnas Ilgauskas aynı anda ilk beşteydi. Prime döneminin kırıntılarıyla oynayan Shawn Kemp ve Wesley Person ile Vitaly Potapenko gibi emekçi oyuncuların desteğiyle o takım Cavs'i playoff'a taşımayı başarmıştı.
O dönem için bu, birileri tarafından mütevazı bir başarı olarak görülebilirdi; ama dokuz yıldır playoff yüzü görmeyen Charlotte için bugün benzer bir senaryo bile uzun zamandır beklenen bir mucize gibi duruyor.
Kon Mu, LaMelo Mu: Hornets'in Geleceği Kimin Etrafında Şekillenecek
Knueppel'in tam doğru zamanda doğru yerde olduğu hissi güçlü. Organizasyon bir yol ayrımına gelmiş durumda: Her maçı sadece içerik üretmek için bir şova çeviren LaMelo Ball merkezli pazarlama modeline devam mı edecekler, yoksa yalnızca estetik şutlar atmayan, aynı zamanda skor tabelesini gerçekten değiştiren genç bir çekirdek etrafında projeyi yeniden mi başlatacaklar?
İçeriden haber veren Jake Fischer'a göre kulüp içinde önce yeni üçlü ile Brandon Miller'ın birlikte nasıl görüneceğini izlemek, ancak ondan sonra olası bir Ball takası için masaya oturmak istiyorlar. Bu da mantıklı: Amerikan lig sistemi uzun süredir sadece sonuca değil, aynı zamanda gelire de ayarlı – gişe ve medya ilgisi düşmediği sürece takımlar yıllarca sıralamanın dibinde yaşamaya devam edebiliyor.
Ball bu modele kusursuz uyuyordu: Gençlerin gözdesi, yürüyen bir atraksiyon ve sürekli klip üreten bir şahıs – hatta kendi hatalarını bile içeriğe dönüştürebiliyor. Ancak her numaranın bir yenilik etkisine ihtiyacı vardır ve o etki burada sanki yavaş yavaş tükeniyor.
Seyirci sayıları ise durumu oldukça net anlatıyor:
- LaMelo'nun draft edildiği yıl Hornets, seyirci ortalamasında ligde 9. sıradaydı;
- bir sezon sonra 14. sıraya gerilediler;
- daha sonra 23.'lüğe kadar düştüler ve aşağı doğru gidiş devam etti;
- 2023/24 sezonunda ise kulüp, seyirci sayısında lig tablosunu son sırada kapattı.
"LaMelo etkisi" sönmüş durumda – highlight'ları hâlâ internette rahatça izlemek mümkün, ama taraftarlar bilet parası ödemeye ya büyük galibiyetler görmek, ya da yeni ve umut vadeden bir projenin parçası olduklarını hissetmek için hazır.
Tam da bu noktada Knueppel ve yaşıtları, Charlotte'ta hem oyun olarak hem de pazarlama açısından yeni bir hikâye başlatma fırsatını sunuyor.
Genç Şutör, Olgun Bir İnanç Ve Şehir İçin Bir Şans
Kulübü ve taraftarları tamamen ikna etmek için Knueppel'in atması gereken bir sonraki adım, sezonun En İyi Çaylağı ödülünü kazanmak. 2021'de bu ödül LaMelo Ball'a gitmiş ve uzun süre organizasyonun parlak geleceğe dair umutlarının sembolü olmuştu. Şimdi aynı kupa Kon'un ellerine geçerse, takımın ana yüzünün değişme zamanının gerçekten geldiğine dair bir argüman daha ortaya çıkmış olacak.
Charlotte için bu, sadece tabelayı yenileme değil, çok uzun süredir gölgede yaşamaya alışmış bir projeyi gerçekten yeniden başlatma fırsatı. Knueppel için ise yumuşak şutu, ailevi gelenekleri ve derin inancını büyük bir basketbol yolculuğunun temeline dönüştürme şansı.
Ve belki de Kuzey Karolina'da bir yerlerde, Hornets taraftarlarının, dışarıdan utangaç görünen ama aslında fazlasıyla olgun bu çaylak için mum yakmaya hazır olduğu bir kilise vardır; üçlükleri, sanki bir dua okur gibi – sakin, özgüvenli ve sonuna kadar sonuca inanarak – potaya gönderen bu oyuncu için.







