Pusulasız bir gemi: Clippers neden hızla batarken Oklahoma daha da güçleniyor

Avatar
Nevin Lasanis
05/12/25
Paylaşmak
   

Sezon daha doğru dürüst hızlanmadan Clippers'ta kıyamet havası hakim. Üst üste beş yenilgi, son on beş maçta yalnızca iki galibiyet, Batı Konferansı'nda sondan ikinci sıra ve bu çukurdan nasıl çıkılacağına dair en ufak net bir plan yok. Los Angeles kendi hataları içinde çaresizce boğulurken, Oklahoma'nın son şampiyonu sadece gülümsüyor: çünkü 2026 Draftı'nda Clippers'ın korumasız birinci tur hakkının sahibi Thunder. Tyronn Lue'nun takımı ne kadar dibe batarsa, o gülümseme o kadar büyüyor.

Miami hezimeti krizi röntgen gibi gösterdi

Miami'ye karşı alınan 123:140'lık mağlubiyet sadece hanedeki bir başka "L" değil, Clippers'ın tüm sorunlarının yoğunlaşmış bir özeti. Başlangıç aslında katlanılabilir görünüyordu: ilk çeyrekten sonra fark eksi 12 idi ama ikinci periyodun başında Yelkenliler toparlandı, farkı kapattı ve hatta öne geçti. Sanki biraz daha zorlasalar ritmi yakalayacaklarmış gibi duruyordu.

Sonrasında ise tam bir kabus yaşandı. Heat tam anlamıyla buldozer moduna geçti ve 32:4'lük bir seri yakaladı. Skor, çalışılabilir sayılabilecek 42:44'ten aşağılayıcı 74:48'e dönüştü. Böyle bir sekansın ardından maçın galibi son düdükten çok önce belliydi, kalan süre ise acı verici bir formaliteye dönüştü.

Tyronn Lue ince buz üzerinde: yönetilemeyen takım

Clippers çevresindeki hava uzun süredir normal çalışma ortamı olmaktan çıktı. Kariyerinin son sezonunu oynayan veteran Chris Paul, maçtan önce gizemli bir görsel paylaştı; görselde leeway, yani 'hareket serbestisi' kelimesi yazıyordu. Hemen şu soru ortaya çıktı: Serbestlik kendisi için mi? Takım arkadaşları için mi? Yoksa koça, yani artık serbest bırakılması gereken birine yapılan ince bir gönderme mi?

Yakın zamanda Dallas'a karşı alınan 110:114'lük yenilgiden sonra Tyronn Lue dürüstçe şunu itiraf etti:
"Zaten çok şeyi denedik. Denemeye devam edeceğiz. Ama şu anda atabileceğimiz bir sonraki adımımız yok."

Bu sözler adeta bir hüküm gibi: koç artık takımı nereye yönlendireceğini bilmiyor.

Miami maçı bunu mümkün olan en net şekilde gösterdi. Büyük moladan yalnızca bir buçuk dakika sonra Lue aynı anda tüm ilk beşi – Harden, Dunn, Leonard, Collins ve Zubac'ı – kenara aldı. Sahaya Chris Paul ve gençler çıktı: iki Kobe (Brown ve Sanders), Cam Christie ve çaylak Yannick Conan Niederhauser. Bu tam anlamıyla bir 'hokey değişikliği'ydi; dahiyane bir plandan çok çaresizlik kokuyordu.

Ama bu da işe yaramadı: Miami'nin farkı 38 sayıya kadar çıktı. Lue, rezalet boyutundaki bir farkı biraz olsun törpülemek için dördüncü çeyrekte Harden hariç tüm ilk beşi yeniden oyuna döndürmek zorunda kaldı.

Karanlıkta parlayan Kawhi, dibe çeken Harden

Bu gecede Kawhi Leonard elinden gelen her şeyi yaptı. Sadece dördüncü çeyrekte 19 sayı üretti ve en azından skor tabelasını biraz daha katlanılabilir hale getirmeye çalıştı. Sezon genelinde de neredeyse krallara layık bir istatistik çizgisine sahip: yaklaşık yüzde 51 saha içi isabet, yüzde 43 üçlük ve inanılmaz yüzde 98 faul çizgisinden. Tek ama çok büyük eksiği, maçların yaklaşık yarısını kaçırıyor olması.

James Harden'da ise tam tersi bir tablo var: fiziksel olarak hazır görünüyor ama takımın oyunu onunla birlikte adeta bozuluyor. Miami karşısında artı-eksi değeri yalnızca 20 dakikada korkunç bir eksi 39'a ulaştı. Sadece iki isabetli şut, üç asist ve etrafında kurulan hücumun tamamen dağıldığı hissi. En çarpıcı gerçek şu: Harden kenardayken Kawhi sahadaydı ve Clippers bu anlarda +33'lük bir fark yakaladı. Artık tesadüf diye geçiştirilemeyecek bir zıtlık.

Yine de tüm suçu sadece Harden'a ve Leonard'ın sağlığına yıkmak kolaya kaçmak olur. Asıl ürkütücü olan, takımın savunmada tamamen çökmesi. Geçen sezon LAC savunma reytinginde ligde üçüncü sıradaydı, şimdi ise 27. civarında sürünüyor. Üstelik yaz döneminde kulüp temel savunma oyuncularından hiçbirini kaybetmedi. Birkaç ay içinde savunma kimliği sanki buhar olup uçtu.

Norman Powell hatası: hücumun hafife alınan motoru

Öte yandan hücumda kayıplar çok daha elle tutulur. Soyunma odasının üzerinde dolaşan en büyük hayalet ise Norman Powell. Geçen sezonun en istikrarlı Clippers oyuncusuydu; yedekten geliyor, büyük unvanlar taşımıyordu ama üretimi taş gibi sağlamdı. Yazın, uzun rotasyonunu güçlendirme umuduyla Miami'ye, John Collins karşılığında gönderildi. Arka alanda ise sigorta olarak Bradley Beal düşünülüyordu; ancak onun sezonu başlamadan bitti.

Eski takımına karşı ilk maçında Powell ders niteliğinde bir performans sergiledi. 30 sayı, 12/18 saha içi isabet, 10'da 6 üçlük ve tek bir faul atışı bile kullanmadan. Yani her yerden skor üretti, temas ya da hakem yardımı bile gereksinim duymadı. İlk yarının sonunda bulduğu dış atış, Heat'in öldürücü serisine kalın bir nokta koydu. Üçüncü çeyreğin başında isabet ettirdiği bir başka üçlük ise Lue'yu tamamen çileden çıkardı – o atıştan hemen sonra ilk beşi komple kenara çekti.

Maçtan sonra Norman şaşkınlığını gizlemedi:
"Clippers'ın 5–16 ile gidebileceğini asla düşünmezdim. Bununla başa çıkmak zorunda kalacaklar. Ama bu artık benim sorunum değil."

Powell bu sırada Florida'da adeta yeniden doğdu. Miami'de takımın başlıca skor opsiyonlarından birine dönüştü, toplam sayı üretiminde kulüp lideri konumunda ve Spoelstra'nın hücum felsefesine mükemmel oturuyor. Heat Doğu'da güvenle ilk üç sıra içinde yer alırken, Clippers Batı'nın dibine yakın sürünüyor. Hikâyenin iki farklı yol ayrımı büyük ölçüde o Norman takasıyla başladı.

Şampiyona loteri hediyesi: neden tüm NBA Clippers'ın piki'nden korkuyor

Bu sezonun ayrı bir hikâye çizgisi de şu: son şampiyon Oklahoma, 2026 NBA Draftı'nda çok yüksek bir loteri hakkı elde edebilir. Üstelik yalnızca kendi seçimiyle değil. Thunder'ın Philadelphia ve Utah'tan da geleceğe dönük hakları var; ancak bunlar korumalı: biri ilk beşin, diğeri ilk dokuzun içine düşerse Oklahoma'ya gitmiyor.

Ama asıl pırlanta, altı yıl önce Paul George karşılığında alınan Clippers hakkı. Bu pik tamamen korumasız; yani loteri sonucunda bir numaraya bile yükselse doğrudan Thunder'a gidecek. Basketball-Reference'ın hesaplamalarına göre bunun olma ihtimali şimdiden yaklaşık yüzde 7,4. Pikin ilk yedi sıra içinde yer alma olasılığı ise yüzde 50'nin üzerinde.

ESPN'den Tim MacMahon'un aktardığına göre şaşırmamak lazım: "Lig, Oklahoma'nın Clippers piki yüzünden panik halinde. Ciddiyim… Takımlar buna bakıp 'Neler oluyor? Thunder gerçekten loteri piki mi alacak?' diye düşünüyor." Kulüpler, şampiyonluk apoletli bir süper takımın, 20–1'lik başlangıcın ve NBA tarihinin en iyi net reytinglerinden birinin yanına bir de ucuz sözleşmeli yıldız potansiyelli çaylaklar ekleyebileceğini görüyor. Hem de belki birden fazla.

2026 draftı altın avına dönüşürken

Ateşe benzin döken bir diğer unsur ise 2026 Draftı'na dair beklentiler. Uzman Kevin O'Connor'a göre bu jenerasyon, başlangıçta tahmin edilenden bile daha güçlü görünüyor. Üstelik en parlak yetenekler henüz üniversite sezonuna yeni yeni başlıyor.

O'Connor, bunu anlatmak için çarpıcı bir örnek veriyor: diyelim ki Cooper Flagg bu yılki drafa girmeyip 2026 sınıfına kalsaydı, bazı genel menajerlerin gözünde en iyi ihtimalle üçüncü sıradan seçilebilecekti, hatta beşinci ya da altıncı sıraya kadar gerileyebilirdi. Gelecekteki "yetenek borsası" o kadar derin ve zengin görünüyor ki, ligde giderek daha fazla zayıf takım bilerek kaybedip loteri şansını artırmaya çalışıyor.

Ve yalnızca Clippers hiçbir karşılık almadan kaybediyor. 2030'a kadar birinci tur haklarının çoğunu fiilen elden çıkardılar. Bugünkü düşüş için en ufak bir tazminat yok – olası tüm kazançlar, o meşhur pikle birlikte Oklahoma'ya taşındı.

Geleceği olmayan takım: Yelkenlilerin düşüşü nerede durur?

Los Angeles için faktörlerin birleşimi şu anda mümkün olan en acı tabloyu çiziyor. Tyronn Lue'nun basketbolu artık işlemiyor – ne hücumda ne savunmada eski yapıdan eser var, alınan kararlar daha çok çaresizlikten doğan doğaçlamalar gibi duruyor. GM Lawrence Frank'in kadro yönetimi de başarısız görünüyor: takaslar ve veteran hamleleri gerçek bir şampiyonluk adayı yaratmadı, ama kulübü kendi geleceği üzerinde söz hakkından etti.

Yıldızlar var ama sistem yok. Yüksek profilli isimler var ama sağlıklı, sürdürülebilir beşler yok. Takım tabloya göre neredeyse dibin eşiğinde, birinci tur hakkı ise son şampiyonun elinde. Yelkenliler sanki hem bugünlerini hem yarınlarını kaybetmiş durumda ve yavaş yavaş batmaya devam ederken, Oklahoma yukarıdan onların çöküşünü izleyerek yükselmeyi sürdürüyor.

İlgili gönderiler