Bir noktada, LeBron James'in artık rakiple değil, kendi kişisel rekoruyla mücadele ettiği izlenimi oluştu. Maç, onun için “Phoenix Suns” karşısında sonuç uğruna bir savaş olmaktan çıktı ve oyunun, duyguların ile başantrenörün sabrının bedeline onuncu sayı için tuhaf bir av hâline geldi.
Tek Başına Bir Hedefe Dönüşen Rekor
NBA'deki uzun yılları boyunca LeBron, artık ders kitaplarına girecek kadar geniş bir başarı koleksiyonu biriktirdi. Bu rekorlardan biri 18 yıldır sürüyor – her maçta en az 10 sayı attığı serisi. Bu zincir “Phoenix”e karşı oynanan maçta 1297 karşılaşma seviyesinde durabilirdi ve sanki tam da orada bitmesi gerekiyormuş gibi görünüyordu.
Bu tür bir serinin oyuncunun büyüklüğünü ne ölçüde gerçekten yansıttığı sorusu hiç de boşuna değil. Bu durumda seri, daha çok, James için ne kadar kişisel bir takıntıya dönüştüğünü gösteriyor – öyle ki, çoktan kaybedilmiş bir maçta bile kendinden sayı zorlamaya hazırdı.
Ölü Maçta Onuncu Sayı Avı

LeBron o çok istediği onuncu sayıyı, sirene yedi dakika kala, “Lakers”ın çaresizce yaklaşık 25 sayı geride olduğu anda buldu. Bu, neredeyse dokuz metrelik mesafeden gelen, estetik ve zor bir üçlük oldu – özetlerde harika duran ama oyunun özünü kesinlikle değiştirmeyen bir atış.
Bundan hemen önce, dördüncü çeyreğin 7:19 ile 6:20 arasındaki bölümünde James üst üste üç kez hücum etti. Bu sırada “Phoenix” yirmi küsur sayılık farkı rahatça kontrol ediyor, Luka Dončić çoktan kenarda dinleniyor, maçın kendisi ise çok önceden formaliteye dönüşmüş durumdaydı. Yine de LeBron, maç protokolüne o meşhur “10” rakamını yazdırmanın yollarını aramayı sürdürüyordu.
Göz Tırmalayan İstatistikler
LeBron'un bu maçtaki istatistik satırı şaşırtıcı derecede zavallı görünüyor: oyundan 10'da 3 isabetle 10 sayı, sıfır ribaund, 3 asist yanında 3 top kaybı. Tüm istatistik kategorilerinde hükmetmeye alışmış bir oyuncu için bu neredeyse bir antireklam.
Bununla birlikte enerjisinin bir kısmı basketbola bile gitmiyordu. Üçüncü çeyreğin sonunda, “Lakers” artık umutsuzca gerideyken, James “Phoenix” bench'iyle hararetli şekilde laf alışverişi yapıyordu; oysa takımın ihtiyaç duyduğu şey sözler değil, liderlikti. Ne yazık ki bu tür anlar istatistiklere yansımıyor, ancak maçın nasıl algılandığını çok güçlü biçimde etkiliyor.
Sabrı Tükenen Koç

Gecenin kilit anı, başantrenör JJ Redick'in dayanamadığı o pozisyon oldu. Yıldız forvetinin oyundan çok sohbetlere ve kişisel atışmalara odaklandığını görünce mola aldı ve başını açıkça memnuniyetsizce salladı.
LeBron, koçun doğrudan çağrılarına rağmen sahaya dönmek için bile acele etmiyordu. Sanki onun için önemli olan, koçun taktik konuşması değil, yarım kalmış diyalogdu. Seri “kurtarıldıktan” hemen sonra Redick, James'i kenara aldı ve parkede kalmasının artık anlamı olmadığını fiilen kabul etti.
Dillon Brooks – Eski Rahatsızlık Kaynağı Geri Dönüyor
Akşamın ayrı bir hikâyesi de Dillon Brooks ile yaşanan düelloydu. Kanadalı forvet, daha “Memphis” forması giyerken LeBron'u sürekli dürtmesiyle ün kazanmıştı ve “Phoenix” formasıyla da aynı taktiği sürdürdü.
Brooks maç boyunca James'le alaycı şekilde dalga geçti, attığı smaçlardan birini ise LeBron'un imzası hâline gelen omuz silkeleme hareketiyle kutladı. Karşılaşma sonrası ise duruşunu kısaca şöyle açıkladı:
– Onun hoşlandığı insanlar, önünde eğilen insanlar. Ben bunu yapmıyorum. Bu ya onu motive ediyor ya da sinirlendiriyor – ikisinden biri.
LeBron'un uzayan sıkıntılarının fonunda Brooks'un rakamları ise özellikle çarpıcı duruyor: 33 sayı, “Phoenix”in birinci skoreri rolü ve kasık sakatlığı nedeniyle daha ilk çeyrekte kenara giden Devin Booker'ın yokluğunda takımın fiili liderliği.
Rekorun Ölümsüzlüğü Ve İmajın Kırılganlığı

Resmi olarak bakıldığında, LeBron'un 10 ve üzeri sayı attığı maçlar serisi devam ediyor – istatistikçiler buna razı olacaktır. Seri hâlâ uzunluğuyla etkileyici ve onun sahadaki uzun ömürlülüğünü düzenli olarak hatırlatıyor. Ancak tam da bu maç, büyük bir başarının ne kadar küçük bir yolla uzatılabileceğinin örneği oldu.
“Phoenix”e karşı oynanan bu akşamda, takımı peşinden sürükleyen bir efsane değil, kendi rekoruna tutunurken geri kalan her şeyi – oyunu, koçun saygısını ve duygusal dengesini – kaybeden bir süper yıldız gördük. Ve büyük kariyerinin kitabında tam da böyle bir sayfayı görmek isteyeceğini söylemek pek mümkün değil.







