Carlos Alcaraz ve Jannik Sinner şimdiden erkek tenisinin önümüzdeki yıllardaki yüzünü belirleyen bir ikili gibi görünüyor. Hakimiyetleri o kadar büyük ki, sıralamanın iki numarası Sinner ile üç numarası Alexander Zverev arasındaki fark, Zverev ile listenin en sonundaki tenisçi arasındaki farktan bile daha geniş. Bu tabloda son iki sezonda tek büyük istisna, Madrid 2024'teki Masters turnuvasında hem İspanyol'u hem İtalyan'ı geride bırakıp kupaya uzanan Andrey Rublev'in zaferi oldu. Ancak Alcaraz'ın kendisi şimdiden uyarıyor: bir sonraki sezon güç dengesini değiştirebilir ve ufukta yarışa dalıp kazanmaya başlayacak yeni bir oyuncu belirebilir. Soru şu: bu "Sincaras" ikilisine gerçek meydan okumayı kim yapmaya hazır?
Yeni Dalga: Henüz Yirmisine Girmemiş Olanlar
En bariz cevap, pasaportları hâlâ neredeyse gençler kategorisine ait görünen nesilde gizli.

19 yaşındaki Joao Fonseca, ATP seviyesindeki ilk tam sezonunu yeni tamamladı ve şimdiden ilk 30'a yerleşti. Yıl içinde Basel'de (ATP 500) ve Buenos Aires'te (ATP 250) iki şampiyonluk elde etti, Grand Slam turnuvalarında ise istikrarlı şekilde orta turlara kadar ilerledi: Australian Open ve US Open'da ikinci tur, Roland Garros ve Wimbledon'da üçüncü tur. Henüz 18 yaşındayken Australian Open elemelerini geçip ana tabloda ilk turda o dönem dünya 9 numarası olan Andrey Rublev'i sürpriz şekilde saf dışı bırakarak, tarihte ilk 10'daki bir rakibi Grand Slam'de yenmeyi başaran en genç tenisçilerden biri oldu.
Fonseca oyununu, mekanik olarak Sinner'ın vuruşunu andıran çok güçlü bir forehand üzerine kuruyor: aktif gövde kullanımı, yüksek dirsek çıkışı ve arka çizgiden, rakibin topun yönünü tahmin etmesini son derece zorlaştıran açı çeşitliliği. Buna karşın, şu anda Brezilyalıyı bir üst seviyeye taşımanın önündeki en büyük engel fiziksel dayanıklılık: Alcaraz'ın aynı yaş dönemine kıyasla daha az dayanıklı, uzun maçları ağır geçiren bir oyuncu görüntüsü veriyor ve kort içindeki hareketliliği hâlâ geliştirilmek zorunda ki bu güç oyunu gerçek bir istikrara kavuşabilsin.
Yine 19 yaşındaki Lerner Tien ise 2025 yılında 121. basamaktan, ikinci onluğun sonuna kadar tırmanarak 28. sıraya kadar yükseldi. Metz'de (ATP 250) kariyerinin ilk şampiyonluğunu kazandı, Pekin'deki 500'lük turnuvada finale çıktı, Grand Slam sahnesinde bir tanesi olmak üzere toplam 5 ilk 10 galibiyeti aldı ve sezon boyunca 21 yaş altı oyuncular arasında en fazla galibiyet elde eden isim oldu. Australian Open da Amerikalı için dönüm noktası oldu: önce Daniil Medvedev'e karşı beklenmedik bir galibiyet, birkaç tur sonra Lorenzo Sonego'ya eleniş, fakat sezon sonunda hak edilmiş bir top 30 bileti.
Oyun tarzı açısından Tien, Fonseca'nın tam zıttı. Düz vuruşlu backhand'li bir solak olarak, daha en başta el–vuruş kombinasyonu ve topun uçuş yoluyla çoğu rakip için rahatsız edici bir profil çiziyor. Amerikalı taktik açıdan esnek, spin ve slice vuruşlarını değiştirebiliyor, fileye akıllıca gelebiliyor ve uzun rallilere dayanabiliyor. Bütün bunlar, modern tenis için nispeten kısa sayılabilecek boyunu (yaklaşık 180 cm) ve bunun doğal sonucu olan istikrarlı bir servis eksikliğini telafi etmek için gerekli. Kendi servisinde yalnızca yaklaşık %61,5 oranında puan kazanıyor ki bu da ilk 50 içindeki en kötü istatistiklerden biri. Tien'in antrenör olarak kariyerini düşük boyuna rağmen maksimum verimle oynayıp Grand Slam şampiyonluğuna uzanmış eski dünya 2 numarası Michael Chang'i seçmesi bu açıdan son derece mantıklı.

Genç dalganın bir diğer temsilcisi ise 19 yaşındaki Çek tenisçi Jakub Mensik. Sezon içinde ilk 50'den ilk 20'ye yükseldi ve finalde Novak Djokovic'i mağlup ettiği Miami Masters'ta kariyerinin ilk büyük kupasını kaldırdı. Grand Slam'lerde şimdilik standart bir seviye yakalamış durumda: Australian Open, Roland Garros ve Wimbledon'da üçüncü turlar ve yıl içinde ilk 10'daki rakiplere karşı dört galibiyet.
Mensik'in güçlü yönleri 225 km/s'ye ulaşan servisi, ilk topta agresif oyun anlayışı ve güvenilir bir backhand. Antrenörü Tomas Josefus, öğrencisinin stilini, rakibin zamanını çalan maksimum derecede baskılı bir oyun olarak tanımlıyor. Miami'deki zaferden sonra Çek tenisçinin, yıldız isimler karşısında dahi geri adım atmayan, büyük başarılara zihinsel olarak da hazır bir oyuncu olduğu düşünülüyordu. Ancak sezon, zayıf noktaları ortaya çıkardı. Australian Open ve Roland Garros'ta iki sette 2–0 öndeyken ilk turda elendi; toprakta ise dünya sıralamasının üçüncü yüzündeki bir rakibe kaybetti. US Open'da senaryo tekrarlandı ve daha zayıf konumdaki bir oyuncuya karşı beş setlik maçta mağlup oldu.
Üstelik oyunu oldukça doğrusal ve tarz olarak Alexander Zverev'e fazlasıyla benziyor: 196 cm'lik boyu ona servis üstünlüğü sağlıyor ancak kort içi hareketliliğini ciddi biçimde sınırlıyor. Bunun yanında, Mensik şimdiden sakatlığa yatkın bir oyuncu profili çizdi: Cincinnati Masters'ta sağlık sorunları nedeniyle maçtan çekilmesi, Pekin'deki 500'lük turnuvada diz problemleri, Basel'de ise ayak sakatlığı nedeniyle turnuvadan çekilerek Fonseca'nın şampiyonluğa giden yolunu adeta açması bunun somut örnekleri.
Yaşıtlar Kuşağı: Elit Seviyeye En Yakın Olanlar
Sinner ve Alcaraz ile aşağı yukarı aynı yaş grubunda yer alan oyunculara baktığımızda tablo biraz karmaşıklaşıyor: potansiyel çok, ancak lider ikiliye sezon boyu direnebilecek istikrarlı bir rakip henüz görünürde değil.
23 yaşındaki Jack Draper, bu sezon Indian Wells Masters'ı sürpriz şekilde kazanarak elit gruba ait olduğunu gösteren ilk güçlü sinyalini verdi; yol boyunca Fonseca, Taylor Fritz, Ben Shelton ve bizzat Alcaraz'ı mağlup etti. Buna Doha ve Madrid finalleri, Miami yarı finali eklendi ve Britanyalı raket kariyerinde ilk kez ATP sıralamasında ilk 10'a girdi. Draper, güçlü servisi ve kaliteli return'ü olan bir solak, fakat en büyük rakibi kendisi değil, vücudu. Bizzat "zaman ayarlı bomba" diye nitelendirdiği kalça sakatlığı, 2023'ten beri süren kronik omuz ağrıları ve son olarak sol ön koldaki kemik ezilmesi, sezonun ikinci yarısını adeta çöpe attı.

Bir başka solak ve Draper ile yaşıt olan Ben Shelton'ın durumu benzer ama vurgular farklı. 2025'te kariyerinin ilk Masters şampiyonluğunu kazanıp sıralamada 21. basamaktan 5. sıraya çıktı ve ilk kez sezon sonu finallerine katılma hakkı elde etti. Kağıt üzerinde bu büyük bir sıçrama gibi görünse de Kanada Masters'ta ne Sinner, ne Alcaraz, ne Djokovic ne de Draper'ın sahada olmadığını unutmamak gerekiyor. Shelton, puanlarının büyük kısmını her zamanki gibi Grand Slam performansı sayesinde topluyor; bu turnuvalarda maçlarının yaklaşık %77'sini kazanırken, diğer etkinliklerde istikrarı belirgin şekilde düşüyor (yaklaşık %66 galibiyet). Amerikalının teknik anlamda en zayıf halkası return: kendi servisinde kazanılan puan yüzdesinde (%67,3) zirveye yakın seyrederken, return'de kazanılan puan yüzdesinde sadece listenin ikinci yarısında, yaklaşık 47. sırada yer alıyor.
23 yaşındaki Lorenzo Musetti ise puanlarını ağırlıklı olarak toprak kortta yükseltti. İtalyan, sezonu 9. sırada bitirerek ilk 10'a girdi, Monte Carlo, Chengdu ve Atina'da üç final oynadı, tüm büyük toprak Masters turnuvalarında ve Roland Garros'ta yarı finale kadar ilerledi, ilk 10'dan üç rakibi devirerek önemli galibiyetler aldı. Ancak sert zeminde hâlâ savunmasız ve sezonun belirleyici Asya ayağında yaşadığı sakatlık tabloyu daha da ağırlaştırdı. Servisi elit seviye için yeterince verimli değil: ilk servisten kazandığı puan oranı yalnızca yaklaşık %64,4. Buna ek olarak, Musetti modern tenis dünyasında daha çok estetik bir detay hâline gelen tek elli backhand kullanan az sayıdaki oyuncudan biri. Ve en önemlisi, üst üste üçüncü sezondur, kura ve rakip seviyesi ciddi bir fırsat sunduğunda bile – bu yıl Chengdu'da olduğu gibi – final kazanamayarak şampiyonluğu eline alamıyor.

25 yaşındaki Felix Auger-Aliassime de sezon boyunca tam anlamıyla bir "iniş çıkış treni" sürüşü yaşadı. Yılın hemen başında arka arkaya iki şampiyonluk kazanmasının ardından, Dubai finalinden sonra erken elenmeler ve araya serpiştirilmiş yarı finallerle dolu bir dönem başladı. Bu duygusal ve sonuç anlamındaki dalgalanmalar US Open'a kadar sürdü; burada Felix yeniden atağa kalktı, yarı finale kadar yürüdü ve kariyerinde ilk kez bir Grand Slam'de ilk 5'teki bir rakibini mağlup etti. Paris Masters'taki başarılı performans ve sezonun sonunda Brüksel'de gelen nispeten "rahat" şampiyonluk ona sezon sonu finallerine katılma imkânı verdi; burada da yarı finale kadar giderek yılı ilk 5 içinde noktaladı.
22 yaşındaki Holger Rune ise biraz ayrı bir yerde duruyor. O, Sinner ve Alcaraz ile aynı kuşaktan olup bu sezon ikisinden birini yenebilen iki tenisçiden biri: Danimarkalı, Barcelona'daki finalde Alcaraz'ı mağlup etti. Fakat genel tabloya bakıldığında, onun hikâyesi genç oyuncular için ideal bir kariyer haritasından çok, uyarı niteliğinde. Eski dünya 4 numarası sezonu ancak 15. sırada tamamladı ve hikâyenin şimdilik son satırını ağır bir sakatlık yazdı: aşil tendonunun kopması.
Erkekler Turunda Sarkaç Hangi Yöne Doğru Sallanacak
Tüm bu çizgileri tek bir resimde topladığımızda ortaya oldukça net bir sonuç çıkıyor: Alcaraz–Sinner ikilisinin yetenek düzeyine yaklaşabilecek rakipler var, ancak şimdilik sonuçlar açısından onlara sezon boyunca kafa tutabilecek kadar istikrarlı bir üçüncü güç yok. Genç isimler Fonseca, Tien ve Mensik, ilk 10 oyuncularını yenebildiklerini ve büyük kupalar kaldırabileceklerini şimdiden kanıtladılar; fakat fiziksel dayanıklılık, sakatlıklar, oyun çeşitliliği eksikliği ve beş setlik Grand Slam maratonlarında tecrübe yetersizliği onları frenliyor. Liderlerin yaşıtları Draper, Shelton, Musetti, Auger-Aliassime ve Rune ise zaman zaman çok ses getiriyor, Masters şampiyonlukları kazanıyor, Grand Slam'lerde ileri turlara çıkıyor ama hâlâ sezonluk bir istikrar yakalamış değiller.
Bu yüzden, önümüzdeki bir–iki yılda bizi büyük ihtimalle ani bir iktidar değişiminden çok, "Sincaras" hakimiyetinin yavaş yavaş aşınması bekliyor. Burada sayılan tenisçilerden biri – ya da bir sonraki dalgadan gelen bir başka yetenek – er ya da geç sağlık, taktik ve psikoloji üçgeninde gerçek dengeyi bulacak. İşte o zaman, erkekler turunda yalnızca zaman zaman Alcaraz ve Sinner'ı yenebilen değil, onlarla birlikte Grand Slam ve Masters kupalarını düzenli olarak paylaşmaya hazır üçüncü kalıcı bir güç merkezi ortaya çıkmış olacak.







