Maria Şarapova: “En Acı Röportaj” — Gözyaşları, 101 dB ve Kusursuz Backhand Formülü

Avatar
Nevin Lasanis
18/07/25
Paylaşmak
   
Ana Sayfa

On yıllık internet fenomeni Hot Ones ünlüleri masaya davet ettiğinde reddetmek zor: acılı seviyeleri “baharatlı”dan “tam bir volkan”a kadar çıkan on adet tavuk kanadı, günümüzde her PR kampanyasının vazgeçilmez durağı oldu. Bu kez ateşli koltuk Maria Şarapovaya düştü ve ortaya tenis, korkular, turnuva yemekleri ve o unutulmaz backhand hakkında dürüst bir sohbet çıktı. Sizin için diyaloğun en parlak anlarını derledik.

“Ateşli” kanatlar ve ilk gözyaşları: acı testi

Sunucu: Maria, biraz gergin görünüyorsunuz.

Şarapova: Aşırı derecede heyecanlıyım! Masada sadece sos şişeleri dururken her şey iyiydi. Ama kanatlar gelince avuçlarım terledi—bu kesinlikle kötü bir işaret.

Sekizinci kanatta, “beni buradan çıkar” sosuyla birlikte Şarapova’nın yüzü kızardı, gözleri parladı.

Maria, gözyaşlarını silerek: Normalde ağlarken makyajlı olmam. Görünüşe göre bugün istisna.

Marka backhand formülü: bakış, ivme, risk

Sunucu: Çift elle backhand’iniz referans kabul ediliyor. Sırrı nedir?

Şarapova: En basit mantra: “Topa bak ve yavaşlama.” Teniste de hayatta da hızı kesmemeyi tercih ediyorum. Top benim raketimdeyse risk alır ve vuruşu tam güçle yaparım.

Çığlık = nefes: 101 dB psikolojik tuzak değil

Sunucu: Wimbledon’da çığlığınız 101 dB ölçülmüştü; neredeyse bir jet motoru kadar. Rakibi korkutma taktiği miydi?

Şarapova: Dürüst olmak gerekirse hayır. Çocukken çığlık atmaya başladım; nefesi kontrol etmek böyle daha kolaydı. Büyüdükçe ses de yükseldi. Dokuzuncu kanatta muhtemelen daha da yüksek bağırırım (güler).

Sol elle trick shot: puan kazandıran gizli silah

Sunucu: Tekrar tekrar izlemekten sıkılmadığınız bir numaranız var mı?

Şarapova: Bazen klasik çift elle backhand yerine tek elle… sol elle vururum. Rakibi hazırlıksız yakalar, top beklenmedik bir açıyla gider ve puanı alırım. Ne “bacak arası” ne arkadan vuruş—tamamen verimlilik.

Akış hâli: 2004 Wimbledon dördüncü turunun büyüsü

Sunucu: 2004 Wimbledon’da ilk kez “flow” yaşadığınızı söylemiştiniz. Nasıl bir duygu?

Şarapova: Her şeyin kendiliğinden olduğu an. Rotayı hesaplamazsın—topun çizgiye düşeceğini bilirsin. Amy Frazier’e karşı bunu hissettim ve soyunma odasında kendime: “Bir daha aynı duyguyu yaşar mıyım bilinmez, ama muhteşemdi” dedim.

Gümüşün acısı: kaybedilen finalde ödül töreni

Sunucu: Kariyerinizdeki en can acıtıcı his?

Şarapova: Kaybettikten sonra ödül töreninde beklemek. Teniste finalist, şampiyon kupayı kaldırıp çeki alırken kortta kalır. Sen ise camdan bir teselli kupası ve ıslak gözlerle durursun. Ama bu savunmasız anlar karakteri çelikleştirir ve bir sonraki galibiyete hazırlar.

Buharda tavuk mu “nükleer” sos mu: turun gastronomisi

Sunucu: Oyuncu menüsündeki pirinç ve kuru tavuktan sıkıldığınızı söylüyorsunuz. Hangisi daha kötü: bu mu yoksa aşırı acılı kanatlar mı?

Şarapova: Kesinlikle on adet acılı kanadı tercih ederim, yeter ki o plastik kapta tatsız pirinç, kuru göğüs eti ve buharda havuç bir daha karşıma çıkmasın.

“Galaktik beyin” şampiyonları: elit sporcular arasındaki görünmez bağ

Sunucu: Diğer spor dallarından atletlerle zihinsel bir bağ hissettiniz mi?

Şarapova: Bunu pek dillendirmeyiz ama zirvedekilerin DNA’sı benzer: mükemmelliğe takıntılıyız. Üçüncü sette tie-break’te 5–6 geridesin ve içindeki içgüdü devreye girer, asla pes etmezsin. Bu, sözsüz bir ortak anlayıştır.

Hayal final: 17 yaşındaki cesur kız Serena’ya karşı

Sunucu: Tenise olan sevginizi en iyi özetleyen maç?

Şarapova: İlk Grand Slam finalim, 2004 Wimbledon’da Serena’ya karşı. 17 yaşındaydım; finale çıktığıma şükretmem gerekirdi ama ben cesurdum, ana aşık oldum ve kazanmaya izin verdim. İşte tenis sevgimin nedeni bu hikâyelerde yatıyor.

Son söz

“Hot Ones” gastronomik bir ekstrem ve samimi sohbeti şaşırtıcı biçimde birleştirdi. 101 dB’lik çığlık ile kusursuz backhand arasında Maria Şarapova bir kez daha kanıtladı: gerçek bir şampiyon için acı tat, hem kortta hem masada fazladan yakıt demektir.

İlgili gönderiler