Gabriel Sara — sezonun iki kez kahramani

Genz
Yohoho
June 3rd at 12:00am
Share
   
Ana Sayfa

«Sonbahar şüpheyle başladı, çifte zaferle bitti»

Brezilyalı orta saha oyuncusu Gabriel Sara, geride kalan sezonu dinamik bir romanın sayfalarını çevirir gibi hatırlıyor: «Sezonun ilk gününden itibaren dubleye inanıyorduk. Şimdi hem lig kupasını hem Türkiye Kupası’nı ellerimizde tutarken, uykusuz gecelerin, antrenmandaki her ekstra sprintin ve soyunma odasındaki sessiz duaların boşa olmadığını anlıyorsun. Bu duygu— hayal edilebileceğinden bile daha güçlü».

İstatistiklere göre Sara sezonu 2 gol ve 9 asistle kapattı, ancak kendisinin vurguladığı gibi rakamlar buzdağının sadece görünen kısmı: «Skor katkısı elbette keyifli, ama 90 dakika boyunca takıma verdiğin ritim daha önemli. Sezonun en gergin bölümlerinde bile tempoyu belirleyebileceğimizi gösterdik».

«Eşim doğum beklerken gitmek istemiyordum»

Ağustosta İngiltere’den İstanbul’a taşınma sürecini anlatan 25 yaşındaki orta saha samimi konuşuyor: «Teklif deli cesareti gibiydi. Eşim hamileliğin son haftasındaydı ve zihnen ‘Norwich’te bir sezon daha kalırım’ diye hazırlanmıştım. Ama futbol kimliğimi belirliyor. Onca aile telefonundan sonra risk almaya karar verdik— hiç pişman olmadım. Şimdi küçük kızım sarı-kırmızı tulumlar giyiyor».

Ev ve stat arasındaki dengeyi yansıtan bu hikâye, röportajın ana motifini de açıklıyor: Her sporcunun içinde sadece sahadaki rekabet değil, ev ile stadyum arasındaki bitmeyen denge mücadelesi de var.

«Baskı mı? Dili bilmeyince baskı da yoktu»

Tribün baskısı sorulunca Sara gülüyor: «Başta Türkçe konuşmuyordum, dolayısıyla rakip taraftarın bağırışlarını da gazetelerin başlıklarını da anlamıyordum. Anlamayınca alınmıyorsun. Biz işimize odaklandık ve sonuç— müzede iki kupa».

Şimdi dili öğrendiğini ve tribünde adını seçebildiğini ekliyor: «Taraftarın sevgisini hissetmek bambaşka bir adrenalin. “Sara, Sara!” sesini duyunca içimde ekstra bir motor çalışmaya başlıyor; motivasyon da sorumluluk da arttı».

İngiltere ile Türkiye arasındaki fark: «Burada 60 bin kişi galibiyet bekliyor, orada hata payı daha fazla»

Championship’in disiplinli, taktik atmosferinden çıkıp Türk statlarının karnavalına gelen Sara anlatıyor: «İngiltere’de beraberlik iş günü sonucu gibidir— ertesi hafta telafi edersin. İstanbul’da bugün, şimdi, hemen kazanmalısın; yoksa etraf fırtınaya döner. Türk taraftarı duyguyla yaşıyor, sen de ona kapılıyorsun».

Türkiye’de maçları çoğu kez “bireysel patlamaların” çevirdiğini, İngiltere’de ise planın daha baskın olduğunu ekliyor: «Norwich’te saatlerce video analiz yapardık; burada da analiz var ama maç gününde duygular soğuk hesabı gölgeleyebiliyor— uyum sağlamak zorundasın».

Sezonda iki rol: 8 numara ve 10 numara

Sonbaharda ileride oynayan bir “sekiz” olarak, baharda ise teknik direktör Okan Buruk’un tercihiyle klasik “on” rolünde görev yapan Sara esnekliğe felsefi bakıyor: «Öncelik ilk on birde olmak. Sekizde daha çok topla buluşuyorum, orkestrayı yönetiyorum; on numarada ise ceza sahasına direkt yol var. Maç içinde rol değişmek gerekirse sorgulamam».

Okan hocanın sistemini şöyle özetliyor: «Hoca, boş alanlara zamanında koşu yapmamı, stoperleri meşgul edip Osimhen’e veya Bardakcı’ya koridor açmamı istiyor. Satranç gibi; bir taş hamlesini feda eder, iki hamlede mat olur».

Orta açma sanatı: «Büyü değil, binlerce tekrar»

Dokuz asistin altısı takım arkadaşlarının kafa golleriyle sonuçlandı. «Küçüklüğümden beri uzun topu severim. Eski stoper olan babam beni kanada koyup saatlerce orta yaptırırdı. Şimdi takımda roket gibi yükselenler var— Abdülkerim, Davinson, Mario. Ben sadece topu doğru noktaya yolluyorum».

Övgü konusuna gelince mütevazı: «Belki de bana fazla kredi veriliyor. Partnerim sıçramasa pas sadece tabelada güzel bir sayı olurdu».

Aile dersleri: «Babam ilk hocam, kardeşim ilk rakibim»

Top evlerinde hiç soğumazdı: «Babam (Jorge Luiz Sara) kariyerini bölgesel ligde bitirdi ama tutkuyu korudu. Üç yaşından itibaren kardeşimle São Paulo’nun avlularında plastik topla koşturuyorduk. Bizim için futbol meslek değil, oksijen».

O günlerden beri inanç değişmedi: «Ne olursa olsun sabah idman düşüncesiyle uyanırım. Sezon bitince bile iki günden fazla boş duramam».

«Mükemmel değilim ve bu motive ediyor»

Geçen yılı “hayatının en iyisi” ilan etmeyeceğini söyleyen Sara: «Gelişebilirim, bunu biliyorum. Şu an tavanımın %70’indeyim. Ek çalışmalar yapıyorum: sol ayağımla şut, ilk beş metrede hız… Gelecek sezon daha verimli olacağıma eminim».

Kendine koyduğu minimum hedef: «Skor katkımı ikiye katlamak istiyorum. Modern orta saha sadece atağı başlatmamalı, bitirmeli de».

“Amarela” hayali: «Seleção ulaşılamaz mı? Öyleyse daha iyi olmalıyım»

Ana hedef net: «En büyük hayalim, omur omur Brezilya Millî Takımı’na yükselmek. Bu sadece onur değil, piramidin zirvesi. Rekabet çılgınca, biliyorum ama hayal olmadan sporcu solar».

Yolu da çiziyor: kontinental turnuvalarda sürdürülebilir performans. «Avrupa’da parladığımızda sadece Türkiye değil dünya da adımı daha çok duyacak. O zaman millî takım kapısı aralanabilir».

Ağrı, risk ve erken dönüş: «Gözyaşlarıyla oynadım, ama takımın ihtiyacı vardı»

Ocak ayında arka adalesini yırttı; doktorlar altı haftalık ara dedi ama o dördüncü haftada sahadaydı: «Dürüst olayım, ilk iki yüz metrede hazır olmadığımı hissettim. Ama ekip her puan için savaş veriyordu. Ağrı kesiciyi yuttum ve çıktım. Bazen gece kasın zonklamasıyla uyanıyordum, ama kazandıkça acı karşılığını buldu».

Şimdi aynı riski yine alacağını gizlemiyor: «Takım arkadaşlarının ve taraftarın inancı bana güç verdi. Karşılık vermek tek seçenekti».

Hafızadaki derbi: «Kadıköy öyle uğuldadı ki çim titredi»

Galatasaray iki kez ezeli rakibe konuk oldu ve ikisinden de galibiyetle çıktı: «İlk maç 3-1, ikincisi 2-0. Böyle gecelerde istatistiği unutursun; tek düşüncen gece boyu şarkı söyleyen deplasman tribününü mahcup etmemek. Gürültü öyle yoğundu ki stat nefes alıyor gibiydi».

Bu maçların bahar serisinin motoru olduğunu vurguluyor: «Derbiyi kazanınca psikolojik olarak kanatlandık. Sonra finiş çizgisine kadar rotayı korumak kaldı».

Yenikapı, sahnede “balıklama” ve kutlamanın katharsisi

Devasa Yenikapı alanındaki zafer gecesini gülerek hatırlıyor: «Organizatörler sahneye çağırdı, parlak pisti görünce çocuksu bir anla dizlerimin ve göğsümün üstünde kaydım. Saf mutluluğun patlamasıydı. Taraftar şarkılarıyla havai fişekler tek bir endorfin patlamasına dönüştü. On bir ay, yirmi saniyelik arı mutluluk için çalıştık».

Türkiye × Brezilya: «Aynı kan, aynı tutku»

Türkiye’de Brezilyalılara gösterilen sıcaklığı şöyle açıklıyor: «Kültürlerimiz benzer: Gürültülüyüz, açık yürekliyiz, futbola ve aile sofralarına aşığız. Bu yüzden uyum süreci yumuşak geçiyor. Bir Brezilyalı için desteği hissetmekten güçlü şey yok— burada bunu her gün alıyorum».

İki idol: baba ve Zidane

Kahraman sorusunun cevabı değişmiyor: «Önce babam. O öğretti: Oyuna saygı duy, kimse bakmıyorken bile çalış. Profesyonel hayranlık açısından ise Zinedine Zidane. 2006 Yazı’nda onu izledim, taktikten pek anlamıyordum ama pasın büyüsü ve hareketlerin zerafeti adını zihnime kazıdı. Eğer onun %10’unu bile alabilirsem mutlu olurum».

Avrupa kupası açlığı: «Kupaya her zamankinden yakınız»

Play-off’ta elenerek kıtada hedefe ulaşamamak içindeki kıymık: «Daha ileri gidebilirdik, üzüntüm büyük. Ama analiz gösterdi ki taktiksel olarak geliştik, olgunlaştık. İnanıyorum, yakında Avrupa’da kupa kaldıracağız ve bu şehir her zamankinden güçlü patlayacak».

Osimhen — «en büyük düşman» ve en iyi dost

Nijeryalı forvet hakkında esprili bölüm ayrı bir başlık: «Soyunma odasında ona takılıyorum: “Sen en büyük düşmanım, çünkü golleri en çok sen atıyorsun.” Gerçekte Victor muazzam bir değer. Takımdaki herkes dua ediyor ki kalsın. Enerjisi yerine konamaz. Her gün onun rakip savunmayı nasıl çektiğini görüyorum».

Tribünlere mesaj: «Söz veriyoruz, bu sadece başlangıç»

Röportajın sonunda Brezilyalı, taraftara dönüyor: «Dostlar, umarım bu sezon keyif aldınız, sokaklarda bizimle şarkı söylediniz, kutlamalarda dans ettiniz. Stadı süsleyen her pankart, balkonlardaki her bayrak için minnettarız. İnanın, gelecek yıl daha da güçlü döneceğiz. Daha yüksek bir seviyeye çıktığımızı görmeyi hak ediyorsunuz».

Ve gülümseyerek noktalıyor: «Taraftara “teşekkür” etmenin tek yolu var— daha çok kazanmak. Çalışma şimdiden başladı. Tribünde görüşürüz!»

debug: Türkçe |